Tuesday, October 23, 2012

Kitap: Barış Bıçakçı - Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra ve Sinek Isırıklarının Müellifi

Ben de çoğu okur gibi sürekli roman okurum. Kendimce "iyi okur" olmaya çalışsam da, öykü, şiir gibi türlere baya mesafem var. Şiir olarak lise yıllarımdan beri "edebiyat tarihine geçmiş" şairlerimizi okudum, tercümelerde ise bir iki derlemenin ötesine geçemedim. Öykünün çok zor olduğunu düşünmüşümdür, kısa metinde o kadar çok şeyi anlatabildikleri için büyük hayranlığım var öykücülere. Buna rağmen romana kıyasla az öykü kitabı var kütüphanemde.

Barış Bıçakçı'yı çoğu kişi gibi "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" romanıyla tanıdım. Diğer kitapları idefix'de sürekli "Tükendi" olarak görünüyordu, siparişlerime denk gelmedi. Geçenlerde D&R'da gezerken görünce "Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra" ve "Sinek Isırıklarının Müellifi" kitaplarını aldım. İlk olarak BSYPGS diye komik bir şekilde kısaltabileceğim bu kitabı okudum. Sonra da Sinek Isırıklarının Müellifi'ni.

Bu aralar canım sıkkın, kendimle ve hayatımla ilgili çokça düşünüyorum. Sorgulama dönemim denilebilir. Bu kitap da bu döneme denk gelince, belki de normalden fazla etkilendim. Kitapta öyküler var, ancak bütüne bakıldığında bir roman gibi algılanabilir. Konu tek cümle: "Başak isimli, ağabeyi ve annesiyle yaşayan bir kız, intihar etmiştir." Kitaptaki öyküler zaman olarak belirli bir sırada ilerlemiyor. Farklı dönemlerde, farklı anlatıcılar Başak'ı, kendilerini, intiharın hayatları üzerindeki etkisini anlatıyor. Kitabın ortalarına gelmeden, bazı anlatıcıların kim olduğunu veya zamanın ne zaman olduğunu anlayamayabilirsiniz.

Barış Bıçakçı'nın kitaplarını Google'dan aratınca, kitapla ilgili "çok şahane" olduğunu söyleyen yorumların dışında, tek bulabildiğim insanların altlarını çizdikleri cümleler. Evet, güzel cümleler var. Fakat ben metnin tamamına bakıldığında bu cümlelerin güzel ve etkileyici olduklarını düşündüm. Bir aforizmalar yumağıyla karşılaşmaktan korkmuştum, öyle olmadı, buna sevindim.

Konu intihar ekseninde diye, depresif bir kitap olduğunu düşünmemek gerek. Başak, ağabeyi ve annesinin içiçe geçmiş yaşamı, tam da benim içinde bulunduğum içiçe geçmiş ve bazen hastalıklı olmasından korktuğum ailevi durumuma oldukça yakındı. Çoğu kez kendimi içinde bulduğum durumlarla ilgili kısacık bir cümle görünce, bambaşka bir hayat yaşayan bambaşka bir insanın "seni anladığını" hissedince, etkileniyor insan.

Sinek Isırıklarının Müellifi'ne gelince... Öncelikle kitabın bana müellif kelimesini öğretmesini sevdim. Sonra bu bir roman, şehirli insanların küçük yaşamı üzerine. Bol gönderme var, birçok şaire, yazara. Bildiklerinizi anlıyorsunuz belki ama bilmedikleriniz çokçaysa, sıkıntı olabilir. Bu tür şeyler "anlayana" hoş bir tad bırakıyor ve yazarın arkadaşıymış gibi hissettiriyor. Hani sadece arkadaşlarınızla sizin anladığınız espriler, göndermeler vardır... O yakınlığı kuruyorsunuz. Fakat kendinizi dışlanmış hissetmeniz de mümkün. Bu da bir handikap.

Aşkla ilgili bir kitap olduğu yazıyordu arka kapakta; "Toplu konutta aşk". Kitabı bitirip üzerine düşünene kadar aşk'la ilgili olduğu aklıma gelmemişti. Demek ki sonradan bıraktığı tat böyle. (veya ben aşk ve hayatı birbirinden ayırmıyorum?) BSYPGS'da altını çizecek cümle bulamadıysam da, bu kitapta bolca buldum. Birkaç paragrafı bile işaretledim. (Uzun yıllardır satırların altlarını çizmiyordum, denemeler hariç.)

Diğer Barış Bıçakçı eserlerini de okuyacağım, eşe dosta ödünç vereceğim. 

Friday, October 12, 2012

Kitap: Hillary Jordan - Uyandığında

Hillary Jordan isimli hanım iki adet kitap yazmış şimdiye kadar. "Uyandığında" Türkçe'deki ilk kitabı, asıl ismi When She Woke. Bu aralar takip ettiğim Goodreads.com'da 3.71 almış 5 üzerinden. Çoğu yorumda kitabın ilk yarısı için 4 - 4,5 puanı hak ettiği, sonlara doğru batmaya başlayan konu ve karakter nedeniyle puanları düşürdükleri yazıyor. Ne yazık ki ben de böyle düşünüyorum.
Asıl kapak

Distopyalara olan ilgim büyük. Uyandığında'nın bolca karşılaştırıldığı Margaret Atwood'un Damızlık Kızın Öyküsü (The Handmaid's Tale) 'i de okumuştum. Fakat Margaret Atwood'un kendini kanıtlamış çok iyi bir yazar olduğunu düşününce bu karşılaştırma sadece konu bazında kalıyor bence. Uyandığında o kadar da etkileyici olamıyor.

Konuya gelelim: Amerika daha da muhafazakar olmuştur. Din ön plandadır. Hükümetin kararlarında da din adamları etkilidir. Suçluların işaretlenmesi ve toplumdan tecrit edilmesi başlamıştır. Gelişen teknoloji yardımıyla suçluların deri rengi, işlenen suçun türüne göre değiştirilmektedir. Örneğin cinayet işleyenlerin deri rengi kırmızı yapılmaktadır. Böylece tüm toplum onların neden suçlu bulunduğunu bilir. Ayrıca sürekli takip edilmektedirler ve dileyen herkes onları bulabilir, nerede olduklarını izleyebilir. Kitabın ilginç olma nedeni ise şu; Artık kürtaj da cinayet sayılmaktadır ve kahramanımız evlilik dışı ilişkisi sonucu hamile kalıp kürtaj yaptırmıştır. Ne babayı ne de kürtajı yapan doktoru ele vermiştir, bu nedenle cezası daha da arttırılmıştır. O artık Kırmızı derili bir insandır.

Kitap Kırmızı olarak uyanan Hannah'nın hücre macerasıyla başlıyor. Aile yapısını, geçmişini, bu noktaya nasıl geldiğini öğreniyoruz. Bu kısımlarda gözyaşları dökmek veya toplumun ikiyüzlülüğüne, cehaletine sinirlenmek serbest. Sonra Hannah cezaevinden çıkıyor, hayatta kalma savaşına başlıyor. Bu kısımlar da oldukça ilginç ve sürükleyici. Hannah sürekli geçmişin muhasebesini yapıyor, yetiştiği korunaklı ve muhafazakar çevrenin dışındaki dünyayı tanımaya çalışıyor, insan olarak gelişiyor.

Hannah "devrimci" diye adlandırılabilecek gruplarla tanıştığında ve kitap sonlara yaklaştığında konu dağılmaya başlıyor. Hannah bu kadar değişmiş, gelişmiş bir noktaya gelmiş olmasına rağmen, sonlara doğru davranışları buna uygun değil. Güçlenmiş ve değişmiş olarak yansıtılan karakter saçma kararlar alıyor. Aşk, nefret, insan ilişkileri bulanıklaşıyor. Mutlu son'a ulaşacak mı derken izlediğimiz yol hikayesi ve başından geçen koşuşturmaca inandırıcılıktan uzaklaşmaya başlıyor. 

Yazar "Din bu mu?" gibi felsefik tartışmalara girmiş ancak kürtaj'ın ahlaki boyutu aşk romanı tadında kalmış. Her kadının yazarken bile zorlanacağı, hassasiyet göstereceği "karnındaki bebekten vazgeçmek" gibi ağır bir konu var ortada. Ancak bu aşk sosu altında kalmış. Daha çok suçlu olmak, toplumdışı olmak, din insanların ruhu için önemlidir ama fazla muhafazakar da olmamak lazım gibi hafif dozda konulardan bahsetmiş.

Kitabın "genç-yetişkin"ler için olduğunu okudum Goodreads'de. Bizde Yapı Kredi Yayınları basmış ve bu türede olduğunda dair bir bilgi yoktu. Eğer gerçekten genç-yetişkinler için diye görülüyorsa, kitabın benim gözümde hafif kalması normal olabilir. Ne de olsa genç zihinleri kürtaj hakkımızla ilgili depresyona sokmamızın bir anlamı yok(!)

Merak uyandıran, heyecanla okunan bir distopya, fakat kısa sürede unutacağımı düşünüyorum. Fazla iz bırakacak gibi değil. Kürtaj hakkımızın cinayetle bir tutulması nasıl bir hataysa, kitapta "kürtaj" diye yola çıkıp dinin yozlaştırılmasına ağıt yakılması da o kadar hata olmuş. Güçlü kadın karaktere hasretim; Hannah tam güçlenirken romantikleşti. Küstüm kısaca Hillary Abla'ya.

Tuesday, October 09, 2012

Film: Ruby Sparks

Ruby Sparks 2 Kasım 2012'de gösterime girecek bir film. Ancak Filmekimi 2012 sayesinde önceden izleme şansım oldu. IMDB Puanı şu an 7.3 olan filmin yönetmenleri Jonathan Dayton & Valerie Faris. Bu isimleri Little Miss Sunshine'ın yönetmenleri olmalarından hatırlıyoruz. 
Zoe Kazan ne kadar sevimli yahu? Paul Dano da sevimli gerçi...

Little Miss Sunshine'ı sevdiyseniz zaten filmi hemen tavsiye edebilirim. (Filmekimi'nde Hayalimdeki Aşk ismiyle gösterildiğinden, bu isme göre yargılasam muhtemelen filmi izlemezdim) Filmin başrol oyuncularından olan Zoe Kazan aynı zamanda filmin yazarı. Yine başroldeki Paul Dano da gerçek hayattaki sevgilisi. Paul Dano'yu Little Miss Sunshine ile tanımıştım. Kısacası yine kimyaları tutan insanların ortaya çıkardığı bir film var karşımızda: Sevimli, komik, merak uyandırıcı.

Calvin Weir-Fields (Paul Dano) genç yaşında çok satan bir roman yazmış, herkesi dehasıyla kendisine hayran bırakmıştır. Ancak şu an 29 yaşına gelmiştir ve yeni bir şey yazamamaktadır. Sadece bir uzun süreli ilişkisi olmuştur, kız arkadaşı da yoktur. Köpeğiyle depresif bir yaşam sürmektedir. Yazmaya başladığı hikayedeki kızdan, Ruby Sparks'dan (Zoe Kazan) etkilenir, rüyalarında Ruby'yi görmeye başlar. Bir gün rüya gerçek olur.

Bu klişe bir hikaye gibi; yazılan şeyin gerçeğe dönüşmesi... Ancak filmin türü fantastik değil, bu nedenle düşlerin gerçek olması sahneleri oldukça eğlenceli. Yazarın kadın olmasından mıdır bilmiyorum ancak naif ve sevimli kısımlar ağır basıyor. Bu da benim filme ısınmamın diğer nedeni oldu. Kolayca Issız Adam'a bağlayabileceği hikayeyi güzelce bağlamış tebrik ederim :-) Özellikle ilk yarıda kahkaha attığım kısımlar oldu.

Filmde görebileceğimiz diğer oyuncular Chris Messina, Annette Bening, Antonio Banderas, Deborah Ann Woll (kısa bir an da olsa True Blood'daki aşkımı görmek beni mutlu etti)

İzlenesi bir film. İlla bir türe dahil etmek gerekirse Romantik Komedi denilebilir. 500 Days of Summer veya Little Miss Sunshine tadında.

Sunday, October 07, 2012

Mim: 5 Şey

Mim olayı Blogların tadı tuzu...

Çantamdaki 5 şey:
  • Kitap: Uyandığında- Hillary Jordan  ve Nook (Tabii ki!!!)
  • Cüzdan (İçinde paradan çok mesai çıkışı topladığım taksi fişleri var ne yazık ki)
  • Bir arkadaşımın hediyesi, sürekli kullandığım not defteri
  • Hırka
  • Radyo dinlemek için telefon kulaklığı

Odamdaki 5 favori şey:
  • Duvarımda asılı kartpostallar; Prag'dan aldığım Alphonse Mucha eserleri 
  • Buffy The Vampire Slayer'ın bir bölümünde diyordu; tüm üniversiteli kızların odasında bu poster vardır diye: Üniversite ruhu için- Klimt - The Kiss tablosunun posteri
  • Üzerinde Mucha resmi olan takı kutusu
  • Anneannemden yadigar, kimbilir kaç yıllık, boyaları ve cilası çıkmış bir kutu. İçinde kolyeler var.
  • Odamda pek bir eşya yok anlaşılan, beşinci bir madde bulamadım.

Bu ay planladığım 5 şey:
  • Fazla çalıştığım dönem biter bitmez film izlemek, sinemaya gitmek
  • Okuduğum kitapları bitirmek, yenilere başlamak, bunlar hakkında Blog'a yazı yazabilmek
  • Ödünç alıp okuduğum bitirdiğim kitabı sahibine iade etmek
  • Tezime tekrar başlamak
  • Bu ay Bayram tatili var! Gezmek ve dinlenmek!
Almak istediğim 5 şey: (Son aylarda "almamak" için uğraşıyorum, bunu geçmeliyim belki de...)
  • İyi Güzel Muhteşem Yarın isimli kitap. E-kitap olarak istiyorum.
  • Sonbaharda giyilebilecek yünlü bir şeyler... Mesela yünlü etek.
  • iPod Deck tarzı bir şey. Hani radyosu, alarmı olan, iPod'umu da koyacak yer olan.
  • Birisine hediye alacağım, ne alacağıma da karar verdim sonunda. (Sonra hediyeyi teslim etmek lazım tabii her şey çok zor görünüyor bana nedense)
  • Tüketimden kaçınmak istiyorum ben yahu. Düşünüyorum düşünüyorum bir şey almak istemiyorum.
Beni mimleyen kişi: http://widfara-badbaht.blogspot.com/ 'un sahibesi... 

Ondan etkilendiğiniz 5 şey:
  • Tanıştığımızda üniversite 2. sınıftaydım. O zaman etkilendiğim şeylerle şuan etkilendiklerimin farklı olması bence çok etkileyici :))
  • Yoga konusundaki tutarlı ve azimli tavrı
  • Savaşçı ruhu ayrıca yıllardır arkadaşı olan insanlara bile "benim planıma uymuyor" diyerek posta koyabilmesi. (İçmek için toplandığımız geceleri vs ima ediyorum burda)
  • Dizi sevdası; Bu aslında önceden beni etkileyen film sevdasının önüne geçtiğinden ne kadar iyi bilemiyorum, tartışalım bunu :))
  • Pembe saçlar tabii kiiii!
Ben de birisini mim'leyeyim, Umarım cevap verir:

http://hayatbirdejavu.blogspot.com/