Thursday, May 03, 2012

Film: The Cabin In The Woods (Dehşet Kapanı)


Film afişi

Her zamanki gibi sinemaya gitmeden önce afişteki isimlere baktım. Önceki çalışmalarını referans aldım koşarak girdim salona. Korku filmi sevmem. Fakat fantastik filmleri, zekice yazılmış merak uyandıran senaryoları çok severim.

Bunların ışığında, Joss Whedon ve Drew Goddard isimlerini görür görmez heyecanlanmamam mümkün değil. Aslında bu "fan boy" olayından da hoşlanmıyorum. Özellikle Tarantino ve Tim Burton gibi isimlerin hastaları var hani, "ne çekse izlerim" diyorlar, asla toz kondurmuyorlar, filmden hoşlanmasalar bile suçu kendilerinde arıyorlar, "ben anlamadım herhalde yoksa adam zeki" diyorlar. Her ortamda adamları annelerinden fazla savunuyorlar vs. Heh işte ben aslında böyle olmamaya çalışırım. Popüler olana olan mesafeli durma takıntımdan değil... Sadece bir şeye bu kadar fanatik şekilde bağlanmayı hastalıklı bulduğum için. Belki de bu hastalıklı durumu lise 2'de Metallica hastalığı ile birlikte rafa kaldırdığım için...

Joss Whedon'un önceki işlerine bakarsak: Buffy The Vampire Slayer, Angel, Firefly, Dollhouse dizileri, Serenity, Avengers (Bu haftasonu gösterimde!) filmleri...
Drew Goddard ise hem Joss Whedon ile Buffy The Vampire Slayer, Angel gibi dizilerde çalışmış, hem bir diğer "Takip edilesi" insan J.J. Abrams (Lost dizisinin yaratıcısı) ile Alias, Lost dizilerinde ve Cloverfield filminde birlikte çalışmış.

Kısacası film eleştirmenlerden olumlu puan almış olmasaydı bile meraktan izleyecektim... Bir de IMDB puanı 8 olup, eleştirmenler de beğenince... Üstüne pek sevgili Thor'umuz Chris Hemsworth oynayınca, insan dayanamıyor, sinemaya gidiveriyor. Zaten filmin sinemada daha eğlenceli olduğunu düşünüyorum, evde bu kadar eğlenmezdim.

Filmin konusu o kadar klişe ki, konuyu okuyunca büyük ihtimalle filmi izlemek istemezsiniz. Zaten filmin bakış açısı, göndermeleri ve klişeleri yorumlayışı ancak bu türün meraklılarını cezbedecektir. Bir grup genç, aynen diğer bir sürü korku filminde olduğu gibi, güle oynaya bir tatil evine giderler. Yolda bomboş bir benzincide tuhaf ve korkunç bir adamla karşılaşırlar. Aynen Cem Yılmaz'ın esprisi gibi; "Oraya 20 yıldır giden olmadı" türünde laflar eden adamı atlatıp eve vardıklarında içki içer, eğlenirler. Arkasından korkunç olaylar başlar...

Fakat... Korkunç olayların nedenleri bu kez daha şaşırtıcı ve farklı. Hayal gücü yüksek bu yazar ikilisinden de başka türlüsü beklenmiyor. Kan revan içeren sahneler abartılı sayılmaz, bir Saw (Testere) veya Hostel durumu yok. (Ki onları çok kanlı bulduğumdan zekice olmalarına rağmen sevememiştim, bu anlamda film biraz Scream sularında yüzüyor) Rahatlıkla tavsiye ederim, ancak siz de benimle sinemaya gelen arkadaşım gibi, "Yaşanmış hikayeler"den hoşlanıyor ve filmden "bir şeyler öğrenmeyi" bekliyorsanız yanlış alarm olur...

Kısa özet: Gençler sırayla ölüyor?
Ek Bilgi:
Film 2009'da bitmiş, Chris Bey daha Thor'a dönüşmeden, bu kadar popüler olmadan önce... Yapım şirketiyle ilgili sorunlar sonucu ancak 2012'de gösterime girebildi. Bekleme süresi öyle uzun olmuş ki Joss Whedon şu an aynı anda iki filmle birden gündemde: Cabin In The Woods ve Avengers. Hatta bu süre zarfında Chris ikinci Thor filmini bile çekti. Joss Whedon'un bir röportajını okudum; "Diğer oyuncular da kısa zamanda birer yıldız olacak, bazen keşke film birkaç yıl daha bekleseydi de onlar da star olduktan sonra gösterilseydi diyorum" demiş. Oyuncular da bu 3 yıllık bekleme sürecince zaman zaman "Bizim film harika, neden gösterilmiyor?" demiş, zaman zaman da umutsuzluğa kapılmışlar. Bunların başında Dollhouse projesi de iptal olan Franz Kranz geliyor. Franz Kranz'ın canlandırdığı karakter, filmde en hoşuma giden karakter oldu. 



No comments:

Post a Comment